Daybreakers/Vampir İmparatorluğu

Vampir filmleri öylesine popülerleşti ki, neredeyse bir yerlerde yaşayan vampirlerin film endüstrisine sızdığını düşünmeye başlayacağım.

Son dönemde Alacakaranlık serisi çılgınlığıyla, iyice Romeo’ya dönüşen, toplumla kaynaşmış, güneşte parlayan vampirler yaratılmışken, neyse ki Spierig kardeşler, vampirliğin nasıl bir şey olduğunu hatırlamışlar.
Küçük vampir kızın, çektiği acılara ve açlığa dayanamayarak güneşte intihar etmesiyle başlayan film, eski vampir hikâyelerinden beslendiğini daha ilk sahnede bize hissettiriyor ve bir “oh” çekiyoruz. Bram Stocker ve Ann Rice’in yazdıkları neredeyse tarih olacaktı.

2019 yılında geçen filmde, bir yarasa salgını ile baskın tür haline dönüşen vampirlerin kan stokların azalması (ki bu insan ırkının da yok olmak üzere olduğu anlamına geliyor) medeniyetsizleşip, kendi türleriyle savaşa girmelerine neden oluyor. Filmde vampir mitolojisi, 2019 teknolojisi ile birleştirilmiş, eski karanlık tabutların olduğu malikânelerin yerini, dijital donanımlı akıllı binalara, gündüz sürüş modu olan teknolojik arabalara bırakıyor.
Kardeşler, vampir devletinin içinde bulunduğu durumu anlatmak için çizgi roman tekniğinden esinlenip, arka fondaki billboardlar ve tabelalardan faydalanmışlar. (Fakat hiçbirine Türkçe çeviri yapılmadığı için, bu filmde ayrıntı gibi kalabilir). Zeki hamlelerle vampirleri huzursuz hatta mağdur duruma düşürerek, seyircinin bile onlar adına üzülüp, endişelenmesine yol açıyorlar. Gündüz güneşin batmasını evde bekleyen vampire “arka kapı açık “uyarısı verip, huzursuz etmek ve insanların içinde yalnız kalan vampirin yüzündeki korku belirtisi görülmeye değer.
Ayrıca yapay kan üretmeye çalışan şirketin işleyişini tam bir kapitalist düzen örneği olarak karşımıza çıkarıp, politika ve bürokrasinin halk yönetimindeki olumsuz etkisini inceden eleştirmek gibi şeylere de ucundan değiniyorlar. Aç kalan vampirlerin zombiye dönüşmesi, vampir olmayı reddeden insanların gizli savaşı ve tedavi yöntemi araması gibi birçok konuyu filmin içine tıkıştırmakla, kısa zaman içinde bir sezonluk dizi çekiyormuş gibi dursalar da ilk filmleri için, gizli bir gişe başarısı yakalamış görünüyor Spierig kardeşler. Filmde atladıkları nokta ise vampir olmayı istemeyen insanların bunu neden istemediği? Belki bunu da açabilseler, başarılı çektikleri kanlı sahnelerin sonunda hissettirmeye çalıştıkları pişmanlık duygusu ve endişe daha anlamlı olurmuş.

Willem Dafoe ( Lionel Cormac), Sam Neil (Charles Bromley) ve Ethan Hawke (Edward Dalton) gibi güçlü oyunculardan beslenen filmi, vampir mitolojisinden sapmayıp, ‘ötekileşmişlik’ olgusunu tersinden ele aldığı için izlemekte fayda var, hem sonuna bakılırsa, en azından bir devam filmi yolda gibi gözüküyor.

not:Great Expectations’la en yakışıklı ,en umut vaad eden aktörler arasına giren Ethan Hawk,uzun süredir,gözlerimizden uzaktı.Filmde de görüldüğü gibi,yıllar popülerliğini kenara itse de ona çok şey kaybettirmemiş.