Neşeli Hayat

Türk filmleri yarış halinde vizyona giriyor. Yeni ay için sinemaya gittiğimde dönen fragmanlardan ilki Cem Yılmaz’ın Yahşi Batı filmiydi. Belli, paralar harcanmış yine. set, dekor, kostümler üzerinde $ işaretleri var. Bu film de kesin izlenecek. Arkasından, Yılmaz Erdoğan’ın Neşeli Hayat fragmanı dönmeye başlıyor, bu nedir yahu neler oluyor, nasıl bir film demeye kalmadan, kesilmiş, kırpılmış sahneler silsilesi ile son buluyor. Hiç beğenilmedi bir kere bu fragman. Hiç komik değil bu film fısıltılarını duyuyorum sinemadan. Düşünüyorum da Yılmaz Erdoğan’dan ne bekliyorum ben? Tamam bu filmde BKM mutfak ekibi var, gülmeyi herkes umut ediyor ama öyle yerden yere atmayacağız kendimizi değil mi? Bir kere ben kesinlikle bir dokundurma bekliyorum yine kendi insanlığımızın içlerine doğru. Vizontele’de olduğu gibi yine gözlerim dolmuş gülümseyerek ekrana bakmak için gitmek lazım bu filme diyorum.

Maalesef, ilk seansa gidemedim, yorumlara kulak tıkamak bir derece kolay olsa da, okumadan edemiyorum ben bir türlü. Bir kaç yorum okudum, ister istemez birkaç izleyici yorumu duydum. Bileti almadan önceki son yorum bir arkadaşımdan geldi.”Sakın bilet alma, bu filmin çok kötü olduğunu söylemek resmen vatandaşlık görevi.”Böyle iddialı yorumlardan zaten hoşlanmam. Biraz burulsam da biletimi aldım. Yılmaz Erdoğan’ın hikâyesini izlemeye yola koyuldum.
Tam da beklediğim gibi, Ne kadar neşeli hayatlar var, biz hiç farkında bile değiliz. Yılmaz Erdoğan yeni yıl üzeri bu neşeli hayatlardan bir kesit atıverdi izleyicinin kucağına. BKM mutfak ekibinin ilk beyazperde macerası olarak beklenen filmi, komedi olmanın ötesine geçmiş gerçek bir dram aslında. Fakat bu filmde dram bizi çok üzmüyor, ağlatmıyor, sadece yalın bir hikâye, gerçek bir durumla karşımızda oyunculuğunun ustalık haliyle karşımızda Yılmaz Erdoğan var.”Bu kadar mı iyi oynanır?” cümlesi kim bilir kaç kez aklımdan geçerek izliyorum filmi. Yılmaz Erdoğan gerçekten filmde alkışı hak ediyor. BKM oyuncularını düşünürsek, Ersin’i hep aynı tekrar halleriyle itici ve abartılı bulduğum içindir ki, oyunculuğu konusunda yorum yapmayacağım, diğer ekip için ise sanki bu film biraz alıştırma olmuş. Filmin içine bu sevilen yüzleri serpiştirmek iyi fikir, fakat öyle harikalar yaratılacak rollerle karşımızda değiller. Tabi bütün bu söylediklerimden Büşra Pekin’i hariç tutuyorum, performans olarak diğerlerinden açık ara önde gidiyor. Türk sineması bir kadın karakter oyuncusu daha kazandı bence.
Yılmaz Erdoğan’ın hep düşündürmeye yönelik tarzı bu filmde de kendini fazlasıyla belli ediyor. Dramatik bir hayat kesiti içinde, durumun komedi kısmını bize daha çok karakterlerle yansıtmayı hakkıyla beceriyor Yılmaz Erdoğan. Teatral yapısı çok güçlü bu yapımdan keyif almak için aslında sinemaya gitmeden önce o filmden ne beklediğiniz çok önemli, eğer Yılmaz Erdoğan’ı bir komedyen olarak görüyorsanız, bu filmi beğenmeden sinemadan çıkma ihtimaliniz çok yüksek. Ama Vizontele’den beri Yılmaz Erdoğan’ın aslında hiç boş yere güldüren işlere imza atmayı sevmediğini farkındaysanız, izlediğiniz filmden gayet mutlu mesut bir şekilde evinize dönersiniz. Bu yazı da benim vatandaşlık görevim olsun 