Karşı/laşma ve Bozcaada

Sinan (Uğur Polat)ve Mahmut (Çetin Tekindor)ölümcül bir hastalığın terapi seasında tanışırlar.Mimar olan Sinan,bir motosiklet kazasında oğlunu kaybetmiştir ve kendini bundan sorumlu tutmaktadır.Mahmut ise pis işlerle uğraşmış,yaptığı seylerin acısına dayanamayıp intihar etmeyi düşünmektedir.Ancak ani aldığı bir haberle İstanbul dışına birini aramaya gider.Bir süre sonra Mahmut’un ölüm haberini alan Sinan arkadaşının mechul bir cinayete kurban gittiğini öğrenir ve sırrın peşinden Mahmut’un öldürüldüğü Bozcaada’ya gider.Bu gizemli yer Sinan için yeni bir başlangıç,mucize bir hayat sunacaktır. Karşılaşma,2003 yılında dört farklı organizasyondan toplamda 18 ödül almış,bir Ömer Kavur filmi.Bu kadar ödüllü bir film sessiz sedasız az sayıda salonda vizyona girmişti.

İnce olay örgüsü,güçlü karakter oyunculuğuyla Karşılaşma,Eşkiya ile yükselişe geçen Türk sinemasının o dönemde yükselten filmlerden birisidir.Uğur Polat ve Çetin tekindor’un ayakta alkışlanan performanslarının yanında Lale Mansur ve İsmail Hacıoğlu ile tam bir oyunculuk şöleni haline gelen film,çok derinlenmesine izlenmesi gereken bir iç hesaplaşma aslında.Durağan senaryo yapısıyla,çekildiği Bozcaada’nın huzurlu atmosferine uyarken,bu huzuru ve yaşayan tarihi hem mucizevi bir yaşam alternatifi olarak kullanmak da mekanı adeta bir oyuncuymuş gibi filmde oynatıyor.gitgide karmaşıklanan,yer yer geri dönüşlerle beslenen olay örgüsü izleyicinin de kendisine dönük eleştiriler yapmasına neden oluyor.
İşte ben o filmle Bozcaada’yı bir kenara yazmıştım.Ömer Kavur’un gözünden yer yer tüm kasveti,yer yer tüm tarihiyle çırılçıplak gördüğüm bu adayı tüm film boyunca arka planda ışıldayan bir huzur dalgasıyla izledim.

Seneler sonra adaya ayak bastığımda,niye bu kadar geç kaldığımı hiç anlamadım.Tamamen Egeli olan ben,bu duygu yüklü adayı nasıl olmuş da sadece Ömer Kavur’un gözünden görmekle yetinmişim.Limanda indikten sonra sağdan Rum mahallesine doğru yürürken yüzüme çarpan deniz ışıltısı ile köşede duran oraya ait beyaz binanın önünde durduk.Burası günlerce yer bulmak için sahibi Handan Hanım’ı neredeyse hergün telefonla taciz ettiğimiz KAIKIAS OTEL.(İyi ki de yapmışız.)Bu 20 odalı mütevazi ada otelinden içeri girdiğimde,tarihin kokusu burnuma doldu.Tarihi eserlerle donatılmış mütevazi koridorlar,adanın ruhunu hissetmenizi isteyen ahşap,taş mobilyalar bizi karşıladı.Tabi bir de ,bu kadar sıcaklığı ve bu ruhu bizzat inşa ettikleri bu yapıya veren Handan & İsmail Beydilli.Senelerdir adada yaşayan mimar çift,adaya çok emek vermiş ama ada da onlardan mucizesini esirgememiş,yaşlarını söylemeseler tahmin etmeniz mümkün değil.Adanın Enerjisi sanki onların üzerinden tüm çevreye yayılıyor.

Çok keyifli insanlarla çok keyifli üç gün geçirdik,bu küçücük ama uçsuz bucaksız adayı keşfetmeye çalıştık.Arnavut kaldırımlarında yürüyüp,Ayazma plajında iç çektik,Rüzgar güllerine karşı şarap yudumladık,güneşi batırdık.

Bu adada bir başka uyanıyor insan.Her karesini gezip,her kapısını çalmak istedim.Bütün reçellerden tadıp,şarabımı masaya koyup denize boş boş bakmak istedim.Sabah kalkıp bütün ada halkına günaydın demek istedim.Hatta her sabah orda uyanayım istedim.
Her Ayasofya’ya gidip başımı kubbeye doğru kaldırdığımda hissettiğim o hayranlığın aynısını hissettim…