Donnie Darko’yu izleyip de Richard Kelly’i takibe alan tek ben değilimdir. Büyük umutlar bağladığım yönetmen’den “Kıyamet öyküleri” gibi vasat bir yapım çıkınca ümidi keser gibi olmuştum ki, Kutu ile biraz içim rahatladı. Film her ne kadar Donnie Darko kadar etkileyici olmasa da, hikâyenin çıkış noktası bir kutu olunca o yolda ilerlediğini anlıyoruz.
Kutu,Richard Matheson’ın kısa öyküsü “Button Button” ‘dan uyarlanan küçük hayatlardan büyük olay örgüsüne doğru ilerleyen bir gerilim.
Kapınızın önüne bir kutu bırakılıyor. Kutunun içindeki düğmeye bastığınızda, tanımazdığınız birisinin ölümüne neden olacaksınız ama aynı zamanda 1.000.000$ kazanacaksınız. Karar vermek için 24 saatiniz var. Ne yapardınız? Gayet normal orta sınıf bir Amerikan ailesi olan Lewisler’in hayatı, işte bu tuhaf kutu ile bir felaketin içine doğru sürükleniyor.
Richard Kelly seçtiği obje ile hikayeyi farklı yorumlara açık hale getiriyor ki,bu da izleyiciye filmi sevdirmek adına basit ama etkili bir yol.Görünen taraftan bakınca,filmde de sorulan ‘Neden bir kutu?’ sorusunun yanıtı,içinde yaşadığımız evlerin,bindiğimiz arabaların,izlediğimiz televizyonun,hatta sahip olduğumuz vücudun ve ölünce içine konduğumuz tabutun da birer kutu olduğu.Böyle tanımlayınca,aslında bu felaket aracı kutu,rutin hayatın ta kendisi.Diğer bir taraftan filmin çekildiği dönemin,76 Amerikası olduğunu düşünürsek,”Birinin ölümüne sebep olsanız bile para kazanacaksınız” alt metni Amerikan dış politikasını ve o dönemlerin genel anlayışını yansıtıyor.
Richard Kelly, filmin birçok yerine görünenin tedirgin ediciliğini etkili bir şekilde gözümüze sokuyor, mesela Arlington Steward’ı (Frank Langella) görünce çok şaşırıyoruz..Filmin oyuncu kadrosunda,Cameron Diaz ( Norma Lewis) ve James Mardsen ( Arthur Lewis) gibi bu tür filmlerde görmeye alışkın olmadığımız,oyuncular var.Fakat oyunculuk konusunda herhangi bir olumsuz durum perdeye yansımıyor.
Görüntü tekniği olarak kullanılan yöntem ise gerilimi daha da hissetmemize yardımcı olmuş, özellikle açık mekânları set havasında gösterip, hareketli objeye odaklanarak, olayı mekânsal kavramlardan kaçırmak suretiyle, gel gitli zaman olgusunu da yuvarlayarak hafif çaplı hangi noktada olduğumuzu bize unutturuyor.
Bu neredeyse başarılı gerilimin sonunda gelinen nokta ise düşündürücü, düğmeye basanlar da, çocuğu için kendisini feda edenler de anneler. Yani en acımasızlar ve en fedakârlar kadınlardır söylemi alt metin olarak mı veriliyor? Hal böyle ise bu nokta ile zaten erkek egemen dönemdeki kadın olgusu iyice basite indirgeniyor. Gerilim altına sıkıştırdığı böyle söylemleri de olsa, “Kutu” Richard Kelly’in formuna döneceğine işaret, psikoloji sınavı tadında bir gerilim.
1 thought on “The Box / Kutu”
sinemalardan
(11 Mayıs 2010 - 07:25)Ne kadar iyi yazdığını her seferinde söylemek isterim.
Yazılarını okumak ayrı bir keyif, film hakkında doyurucu bilgiyi alıp filmi izlemek hakkında bana yardımcı olması ayrı bir keyif.
Umarım yerinde ve doğru kelimelerin benim gibi tüm ziyaretçilerinide (kesinlikle) memnun ediyor ve ışık tutuyordur (kesin:D)
Yüreğine sağlık.
Yorumlar kapalı.