Dikkat:bu yazı filmi izlemeyenler için ipuçları içermektedir.
“War is a drug” gibi protest sayılabilecek bir alt başlıkla başlayan,
Senenin bütün iyi filmlere tozunu attırıp geçen,ödül kazanan ilk kadın yönetmen olarak Kathryn Bigelow’u tarihe geçiren Hurt Locker (ölümcül tuzak) ‘i izlemek için yeterince geç kaldığımı düşünüp,nedense çok da hevesli olmasam da ,dün akşam izledim.Filmden sonra kendimi ne gibi hissedeceğimi bilemedim doğrusu.
Kaybeden diğer filmelere üzülen adil insan mı ,yoksa Amerikan politikası karşıtı mı?
Sezar’ın hakkını Sezar’a vermek lazım başta.Film üzerinde gerçekten çok emek var,ses,görüntü,efekt ,kamera kullanımı bakımından eline su dökülecek türden değil.Tertemiz görüntüler var ve kurgusal mekanlar çok başarılı.Öyle kargacık burcacık gürültülü bir aksiyon filmi değil,insanı gerim gerim geren basbayağı bir savaş filmi Hurt Locker.Senaryo yazarı Mark Boal’un bu kadar ayrıntılı bir senaryo yazması ise hiç tesadüfi değil .zira kendisi bizzat Irak’ta görev almış bir olay yeri gazetecisi.Bu yüzden senaryoya çok hakim olmuş ve yarı belgesel kıvamında tadından yenmez bir iş çıkarmış karşımıza.
Film, üç Amerikan askerinden kurulu bomba imha timinin Iraktaki 45 günlük görevlerine kamera çeviriyor.Hassas ve eğitimli Amerikan askerlerinin bombacıyı elinde cep telefonuyla farketmelerine rağmen insan öldürmemekteki ısrarları üzerine bomba teknisyeni patlayan bomba yüzünden ölünce,tabura psikopata bağlamış,daha önce de Afganistan da bulunduğunu ilk sözlerine sokuşturuveren bir imha teknisyeni geliyor.
Yeni ekip bu hafif deli teknisyen eşliğinde şehirdeki bombaları imhaya başlıyor.Bütün bunlar tamam da söyle gizli kapaklı bir anlatım sezmedim değil:
Bakın biz Amerikalılar güvenliği sağlamak için buradayız.Arkadaşımızın ölümüne sebep olacak bombayı patlatan adamı bile öldürmekten tereddüt ettik.Biz Iraklılar’ı öldürme taraftarı hiç değiliz.Biz zaten taraf değiliz.Iraklı küçük Beckham’la sıcak dostluk kuran hafif çatlak bomba teknisyeni,görevde cocuğun cesedine yerleştirilmiş bombayı görünce yıkılıyor,cesedi patlatmak yerine bombayı minik cesetten cıkartıyor ve cesedi Iraklılara teslim ediyor.Bu sahne mükemmele yakın gerçeklikte.Amerikalı asker bunu yaparken,yine Iraklılarla iletişim kurmaya çalışan psikolog asker ayağının altındaki bombanın patlatılmasıyla havaya uçuyor.Bu sahne de mükemmel gerçeklikte.Biz de duygusalız,film de duygusal olabiliyor.gerçekten öyle miyiz?
Ama bir taraftan da çöl ortasında bu üç askerin yakaladıkları,yüzleri gözleri poşulu adamların aslında Amerikalı oldukları anlaşıldığında söylenen replik ise:”Hey dostum aynı tarafın adamlarını yakaladınız?”
Bu ne yaman çelişki böyle?
Amaaa,ya ben sen de abartıyorsun,savaş filmi işte yememiş içmemiş çalışmışlar,hattaa temiz yüzlü Jeremy Jenner bile hafif çatlatmış rolüne yakışmış hatta o kadar çok işini seviyor ki her savaş filminde olduğu gibi göreve dönen asker finalini gülümseyerek yapıyor.Hem de 365 günlük yeni göreviyle…Devamı gelir mi dersiniz?
PS: Geçen sene başında filmin bir dergide gördüğüm afişi(yukarıya da ekledim) çok hoşuma gitmişti.Bizzat o sahne filmde yer alıyor.Gerçekten durdurup izlenecek sahnelerden.Çok yalın ,çok etkili…
Hurt locker: imha edilecek bombanın patlaması sonucu alınan yaraya deniyormuş…Yakışıklı isim …